“Beytülmakdis Çalışmalarının Dünü, Bugünü ve Yarını” temalı eğitim kampı gerçekleşti
Kudüs Bilinci Derneği’nin düzenlediği iki günlük eğitim kampında Prof. Dr. Abdulfettah El-Uveysi, ümmetin içsel hastalığı, akıl işgali, Mescid-i Aksa’nın stratejik önemi ve Gazze direnişi gibi başlıklarda kapsamlı değerlendirmelerde bulundu....
Kudüs Bilinci Derneği tarafından “Beytülmakdis Çalışmalarının Dünü, Bugünü ve Yarını” temasıyla düzenlenen iki günlük eğitim kampı yoğun katılımla gerçekleştirildi. Altı oturumdan oluşan kampta Beytülmakdis Çalışmaları Vakfı Başkanı Filistinli Prof. Dr. Abdulfettah El-Uveysi, ümmetin maruz kaldığı “akıl işgali”, Mescid-i Aksa’nın akidevi konumu, Gazze direnişinin anlamı ve Beytülmakdis’in özgürleşmesine dair stratejik perspektifler içeren eğitimler verdi.
Ümmetin hastalığı, akıl işgali ve niyet meselesi
Kampın ilk oturumunda Beytülmakdis Çalışmaları Vakfı Başkanı Prof. Dr. Abdulfettah El-Uveysi, ümmetin maruz kaldığı “akıl işgali”, niyetin önemi ve Mescid-i Aksa’nın özgürleşmesine ilişkin stratejik yaklaşımı ele aldı. El-Uveysi, dünyanın rahat etme yeri olmadığını vurgulayarak her zaman çaba, çalışma ve fedakârlık gerektiğini belirtti.
Mescid-i Aksa için “fetih niyetinin” edilmesi gerektiğini ifade eden El-Uveysi, Beytülmakdis’in ilk fatihinin Hazreti Ömer olduğunu hatırlattı. Niyetin halis olmasının, mücadeledeki samimiyetin temel şartı olduğunu söyleyen El-Uveysi, insanın yaşı ilerledikçe Allah’a daha yakın olduğunu hissettiğini de kaydetti.
Oturuma, 26 saat sürecek bir kampın özetinin 10 saatlik yoğun bir içerikte aktarılacağı notuyla başlayan El-Uveysi, Gazze’de yaşananlara ümmetin neden yeterli tepki göstermediğini sorguladı. Yaklaşık 35 yıl önce Mescid-i Aksa’nın yıkılma tehlikesine dikkat çektiklerini, ancak insanların buna inanmadığını hatırlattı.
Ümmetin içindeki hastalığın teşhis edilmesi gerektiğini belirten El-Uveysi, “Hastalandığımızda ilgili doktora gideriz; peki ümmetin hastalığı için ne yapmalıyız?” diyerek Kudüs meselesinin sıradan bir mesele değil, ciddi bir ümmet hastalığı olduğuna dikkat çekti. Bu hastalığın tedavisi için Allah Resulü’nün uyguladığı metodu anlamak gerektiğini, Hazreti Ömer’in bu metotla fetih gerçekleştirdiğini söyledi.
Allah Resulü’nün “faydalı ilim” tavsiyesini hatırlatan El-Uveysi, Mescid-i Aksa’nın özgürlüğünün ancak faydalı ilim ve bu ilmin eyleme dönüşmesiyle mümkün olacağını vurguladı. “İlim, amel etmek içindir” diyen El-Uveysi, ilmi bir ağaca, ameli ise onun meyvesine benzetti.
Ümmetin bugün “köpük” gibi olmasını Peygamberimizin işaret ettiği bir durum olarak değerlendiren El-Uveysi, hastalığın üç dönemli olduğunu söyledi. İlk dönemin Osmanlı’nın devrilmesiyle başladığını ve Osmanlı’nın düşüşüyle tüm İslam coğrafyasında büyük problemlerin ortaya çıktığını belirtti. Fransa ve İngiltere’nin Osmanlı’yı “hasta adam” olarak göstermesinin ardından mirasını paylaşma planı yaptıklarını, bu sürecin sonunda bölgeye “israil” adlı bir devlet yerleştirildiğini anlattı.
22 Arap ülkesinin hiçbirinin Gazze’ye bir damla su bile ulaştıramadığını, ülkelerin sınırlarını Allah’ın sınırlarından daha önemli gördüğünü vurgulayan El-Uveysi, asıl problemin toprak işgali değil, “akılların işgali” olduğunu söyledi. İngiltere’nin önce Mekke’ye fitne yerleştirdiğini, Suud ailesinin başa getirildiğini ve 22 ülkenin cahil yöneticilerle yönetilir hâle getirildiğini ifade etti.
El-Uveysi, neden Müslümanların mübarek topraklarla ilgilenmesi gerektiğini üç başlıkla anlattı: Osmanlı’nın 400 yıllık mirası, akidevi bağ ve zulme karşı adalet sorumluluğu. Bu bağ kopunca akıl işgalinin ve bilgi krizinin kaçınılmaz olduğunu söyledi.
Oturumun sonunda Prof. El-Uveysi, oğlu Doç. Dr. Halid El-Uveysi’nin “fikri tapıcılık” tezinden örnekler vererek Mısır’da ateşkes görüşmelerinde Trump’ın etrafındaki ekibin bu duruma somut bir örnek oluşturduğunu belirtti. Müslümanların Amerikan fikirlerine tabi olmasının büyük bir ayıp olduğunu ifade eden El-Uveysi, aklı işgal edilen ve bilgi krizi yaşayan bir ümmetin kurtuluşunun zorlaştığını söyledi.
“Toprak özgürlüğü akıl özgürlüğünden sonra gelir”
Eğitim kampının ikinci oturumunda El-Uveysi, akıl özgürlüğünün ümmetin yeniden dirilişi için temel şart olduğunu belirtti. “Akıl işgali mi, fikir işgali mi daha önemlidir?” sorusuyla başlayan oturumda El-Uveysi, aklı özgür olmayan toplumların doğru adım atamayacağını ifade etti. Bir kölenin sadece efendisinin düşündüklerini düşünebildiğini hatırlatarak hem toprak hem de akıl işgal altındayken kurtuluşun mümkün olamayacağını vurguladı.
El-Uveysi, 7 Ekim Aksa Tufanı’nın “özgür akılların mümkün olduğunu” tüm dünyaya gösterdiğini söyledi. 1948’den bu yana verilen tüm mücadelelerin bir karşılığı olduğunu belirten El-Uveysi, “Toprak özgürlüğü akıl özgürlüğünden sonra gelir.” diyerek özgürleşmenin önce zihinlerde başlaması gerektiğini anlattı. İlk oturumda problemlerin ele alındığını, ikinci oturumda ise çözümün konuşulacağını kaydetti.
Müslümanların akıl özgürlüğünün ilim ve tefekkürle mümkün olacağını söyleyen El-Uveysi, İslam’ın ilk emrinin “oku” olduğuna dikkat çekti. “Amerika’nın, Trump’ın adıyla değil; Allah’ın adıyla oku.” diyen El-Uveysi, günümüzde okumanın çoğu zaman Rabbimizin adıyla değil, aklı işgal edenlerin adıyla yapıldığını belirtti. Rabbimizin adıyla okuyan kimsenin sürekli yeni fikirlere ulaşacağını dile getirerek ümmetin çok az okumasından yakındı. Kırk yıllık okumalarında her okuduğunda yeni anlamlar keşfettiğini söyleyen El-Uveysi, 7 Ekim’in kendisine bambaşka bir idrak kattığını ifade etti. “7 Ekim bütün dünyayı değiştirecek ama Müslümanlar bunun farkında değil.” diyerek ümmetin hâlâ olayın büyüklüğünü kavrayamadığını söyledi.
İlim, anlamak ve marifet ilişkisine değinen El-Uveysi, ilmin idrakle bütünleşmesi gerektiğini, idrakin ise zihnin açılması ve başkalarının ulaşamadığı makamlara ermek olduğunu belirtti.
Mescid-i Aksa’nın özgürleşeceğinin Allah’ın kesin vaadi olduğunu hatırlatan El-Uveysi, özgürlüğün Filistin’deki direniş ve cihatla gerçekleşeceğini söyledi. Gazze halkının Aksa Tufanı ile “cezveyi son noktaya çıkardığını” belirterek Müslümanların mücahidlerin işaretiyle harekete geçmesi gerektiğini vurguladı. Aksa Tufanı’nın sadece Gazze’yi değil tüm dünyayı uyandırdığını söyleyen El-Uveysi, bu operasyonun yıllardır Filistin davasını unutan milyonları yeniden bilinçlendirdiğini ifade etti.
Mescid-i Aksa nesli, stratejik plan ve akidevi bağ
Eğitim kampının üçüncü oturumunda El-Uveysi, Müslümanların en temel sorumluluğunun Mescid-i Aksa’yı özgürleştirecek ve imar edecek bir nesil yetiştirmek olduğunu vurguladı. Katılımcılara hitaben “Sizin rolünüz Mescid-i Aksa’yı onaracak nesli yetiştirmektir.” diyen El-Uveysi, özgürlüğün ve yeniden inşanın ancak bu bilinçle yetişen bir ümmetle gerçekleşeceğini ifade etti.
El-Uveysi, Allah Resulü’nün hayatı boyunca Beytülmakdis’in özgürleşmesi için stratejik bir plan uyguladığını belirterek siyer kaynaklarında bu stratejilerin yeterince ele alınmadığını söyledi. Mescid-i Aksa’nın ilk kıble oluşunun Allah’ın açık emri olduğunu hatırlatan El-Uveysi, İslam’ın yerel veya bölgesel değil, bütün dünyayı ilgilendiren küresel bir din olduğunu vurguladı. “Kim Mescid-i Aksa’ya hâkim olmuşsa bütün dünyaya hâkim olmuştur.” sözleriyle bu merkezî konumu özetledi.
Peygamber Efendimizin risaletinin beşinci yılında Hazreti Ömer’in Müslüman oluşuna dikkat çeken El-Uveysi, Müslümanların bugünkü kıblesi Kâbe olsa da Beytülmakdis ile bağlarının kopmadığını, aksine akidevi bir sorumluluk taşıdığını söyledi.
Beytülmakdis’in Kur’an’daki yerini anlatan El-Uveysi, Müslümanların yalnızca İsra Suresi’ni bildiğini; oysa Kur'an’ın üçte birinin Beytülmakdis’le ilgili olduğunu ifade etti. Tin Suresi’ndeki “incir” ve “zeytin”in bereket sembolleri olduğunu, İsra Suresi’nde de “etrafı bereketli kılınmış” ifadelerinin aynı hakikate işaret ettiğini belirtti. Sıfatın isimden daha kıymetli olduğunu söyleyerek Beytülmakdis’in Müslümanlardan tefekkür istediğini vurguladı.
Filistinli olduğu için değil, Müslüman olduğu için Beytülmakdis hakkında konuştuğunu ifade eden El-Uveysi, bu meselenin tamamen akidevi bir sorumluluk olduğunu, ahirette her Müslümanın Beytülmakdis’ten hesaba çekileceğini söyledi. Kampın en temel hedefinin akıl işgalinden kurtulmak olduğunu belirten El-Uveysi, Mescid-i Aksa meselesinin ahirette sorulacak bir imani mesele olduğunu söyledi.
“İslam için çalışmak Beytülmakdis için çalışmaktır; Beytülmakdis için çalışmak İslam için çalışmaktır.” diyen El-Uveysi, oturumu bir sonraki oturuma Meryem Suresi ile devam edeceklerini duyurarak tamamladı.

Meryem Suresi, imtihan ve Gazze'nin fedakârlığı
Eğitim kampının ikinci gününün ilk oturumu, El-Uveysi’nin Meryem Suresi üzerinden imtihan, teslimiyet ve Gazze direnişinin örnekliği üzerine yaptığı dikkat çekici değerlendirmelerle başladı. El-Uveysi, Hazreti Meryem’in yaşadığı mucizeler, imtihanın mahiyeti ve Gazze’nin direniş ruhu arasında derin bağlar kurdu.
El-Uveysi, Meryem Suresi’nin önemine dikkat çekerek Hazreti Meryem’in Allah’ın emrine teslimiyetini anlattı. Cibril’in müjdesinden sonra Hazreti Meryem’in yaklaşık 15 kilometre yürüyerek kuru bir hurma kütüğüne sığındığını ve Hazreti İsa’nın doğumu sırasında gerçekleşen üç büyük mucizeyi yeni doğan Hazreti İsa’nın konuşması, altından su çıkması ve kuru kütüğün hurma vermesi hatırlattı. Bu kıssanın müminler için en büyük dersinin “imtihan karşısında sabır ve teslimiyet” olduğunu vurguladı.
Konuşmasında Gazze halkının imtihanını da ele alan El-Uveysi, modern çağın en çetin sınavlarından birinin Gazze’de yaşandığını söyledi. Gazze halkının sabrının ve teslimiyetinin “Allah’ın sevdiği kullarına verdiği bir imtihan” olduğunu ifade eden El-Uveysi, enkaz altından çıkarılan bir şehidin ardından yükselen “Allah’a hamd olsun, Aksa’ya feda olsun.” sözlerinin direniş ruhunu özetlediğini belirtti.
El-Uveysi, 7 Ekim’in bir son değil, “Mescid-i Aksa’nın özgürlüğüne giden sürecin başlangıcı” olduğunu ifade ederek Müslümanların harekete geçmesi gerektiğini vurguladı. Gazze’nin 16 yıl boyunca hazırlık yaptığını ancak dışarıdaki Müslümanların aynı seviyede hazırlık yapamadığını söyledi.
Oturumda dikkat çeken bir diğer başlık ise Kudüs ile Mekke arasındaki akidevi bağ oldu. El-Uveysi, Hazreti Meryem’in doğumu esnasında çıkan suyun, Mekke’deki zemzem suyu ile aynı özellikte olduğunun tespit edildiğini belirterek, her iki suyun da “peygamberlere ikram edilen mucizevi sular” olduğunu ifade etti.
Şeyh Ahmed Yasin’in engeline rağmen görevi yerine getirmesini örnek gösteren El-Uveysi, her Müslümanın gücü nispetinde sorumlu olduğunu vurguladı: “Durumun ne olursa olsun, zayıf da olsan emri yerine getir. Netice Allah’ındır.”
Mavi Marmara ve Sumud Filosu’nun da “gücü yettiğini yapanların” örnekliğini taşıdığını söyleyen El-Uveysi, İslam’ın ilk yıllarında Mescid-i Aksa’nın uluslararası bir mesele olduğuna, Rum Suresi’nin de çok önceden Kudüs’ün özgürlüğünü müjdelediğine dikkat çekti.
Gazze direnişinin ümmete umut verdiğini belirten El-Uveysi, Peygamber Efendimizin Hendek Savaşı öncesinde Rum ve Şam’ın fethini müjdelemesini hatırlatarak oturumu şu ilkeyle tamamladı: “Gücümüz ne kadarsa mesuliyetimiz o kadardır. Ahirette de gücümüzün yettiğinden sorgulanacağız.”

İsra ve Miraç: Zorlukların ardındaki ilahi işaret ve Mescid-i Aksa’nın merkezi konumu
Eğitim kampının beşinci oturumunda El-Uveysi, İsra ve Miraç hadisesinin tarihsel bağlamı, Peygamber Efendimizin yaşadığı ağır imtihanlar ve bu mucizevi yolculuğun ümmete Mescid-i Aksa’yı işaret eden stratejik mesajı üzerinde durdu.
El-Uveysi, İsra ve Miraç’ın, Peygamber Efendimizin Mekke’de en ağır sıkıntıları yaşadığı dönemde gerçekleştiğini hatırlattı. Mekke’nin kapılarını tamamen kapattığı, üç yıl süren ağır boykotun uygulandığı, Hazreti Hatice ve Ebu Talib’in vefat ettiği bir dönemde, Peygamber Efendimizin çalışmalarını Taif'te sürdürdüğünü belirtti. Mekke ve Taif'te tüm kapıların yüzüne kapandığı bu süreçte Peygamber Efendimizin Rabbine yönelerek “şikâyet duası” yaptığını aktardı.
Bu duanın ardından dağlar meleğinin gelerek, Taif halkını yok etme teklifine karşılık Peygamber Efendimizin verdiği cevabın, onun rahmet misyonunu gösterdiğini vurguladı:
“Hayır, belki onların neslinden iman edecek birileri çıkar.”
El-Uveysi, yaşanan ağır süreçlerin ardından Peygamber Efendimizin büyük bir ilahi lütfa nail olduğunu belirterek İsra ve Miraç mucizesinin bu bağlamda gerçekleştiğini ifade etti. Allah’ın dileseydi Peygamber Efendimizi Mekke’den direk Miraç'a götürebileceğini ancak önce Kudüs’e götürmesinin çok önemli bir mesaj taşıdığını söyleyerek, “Mescid-i Aksa, göklere yolculuğun ilk durağıdır. Allah ümmete Kudüs’ü işaret etmektedir.” dedi.
İsra yolculuğunun ardından Peygamber Efendimizin Mescid-i Aksa’da bütün peygamberlere imamlık ederek namaz kıldırmasının, Aksa’nın ümmet nezdindeki akidevi konumunu gösterdiğini ifade eden El-Uveysi, bu olayın Kudüs’ün İslam tarihindeki yerini pekiştirdiğini belirtti.
Miraç sonrası Mekke’ye dönen Peygamber Efendimizin, müşrikleri toplayıp yaşanan mucizeyi açıkça anlatmasının da “ümmeti umutlandırmak ve hakikati ilan etmek” açısından önemli bir örneklik olduğunu söyledi.
El-Uveysi, İsra ve Miraç’ın müminler için zorluklardan sonra gelen ilahi lütufların bir sembolü olduğunu ifade ederek konuşmasını güncel bir bağlamla güçlendirdi. 7 Ekim sonrası yaşanan sürecin tüm dünyada bir uyanışa vesile olduğunu belirterek, soykırıma rağmen ortaya çıkan dayanışmanın ve hidayetlerin, tıpkı İsra ve Miraç gibi umut verdiğini vurguladı.

Siyer, mukaddes belde ve Beytülmakdis kültürü: Bir davanın asırlık hafızası
Eğitim kampının son oturumunda El-Uveysi, siyer ilminin Beytülmakdis bilinci üzerindeki etkisi, Peygamber Efendimizin bu mukaddes beldeye dair stratejik hazırlıkları ve ümmetin tarih boyunca sürdürdüğü kültürel bağlılık üzerine kapsamlı değerlendirmelerde bulundu.
El-Uveysi, siyer eğitiminin insanı Allah’a yakınlaştıran en temel kaynak olduğunu belirterek, Peygamber Efendimizin döneminde Beytülmakdis’in öneminin son derece yüksek olduğuna dikkat çekti. Medine döneminde inen Maide Suresi’nde ilk kez “mukaddes belde” kavramının geçtiğini hatırlatan El-Uveysi, bu ifadenin Yahudilere vaat edilmiş topraklarla ilişkilendirilmesinin Arapça bilmemekten kaynaklanan ciddi bir hata olduğunu vurguladı.
Peygamber Efendimizin kıyamet gelmeden önce gerçekleşeceğini haber verdiği altı maddeden birinin Beytülmakdis’in fethi olduğunu belirten El-Uveysi, bu fethin Efendimizin vefatından sadece beş yıl sonra gerçekleşmesinin, konunun ümmet için ne kadar merkezi bir mesele olduğunu gösterdiğini söyledi.
Konuşmasında güncel gelişmelere de değinen El-Uveysi, İslam düşmanlarının “direnişçi komutanlar şehid ettiklerinde davanın biteceği” yanılgısını sık sık dile getirdiğini ancak bunun her defasında boşa çıktığını vurguladı: “Şeyh Ahmet Yasin şehit edildi ama dava bitmedi. Aksine büyüdü. Aksa Tufanı sonrası şehit edilen komutanların da davası büyüdü.”
El-Uveysi, İsra Suresi’nin Beytülmakdis için bir “fetih planı” taşıdığını söyleyerek Müslümanlara şu tavsiyede bulundu: “Her gece uyumadan önce mutlaka İsra Suresi okunmalıdır.”
Konuşmasında işgalci siyonistlere verilen görevin sona erdiğini savunan El-Uveysi, bölgedeki işgal varlığını “Batı’nın artık miadı dolmuş bir projesi” olarak nitelendirdi ve “israilin yıkılacağı” görüşünü dile getirdi.
Tarihî örneklerle Beytülmakdis kültürünün ümmet hafızasında nasıl kök saldığını anlatan El-Uveysi, İslam toplumlarında hizmetçilerden komutanlara kadar herkesin Kudüs’e dair bilgi ve fetva istediğini belirtti. Peygamber Efendimizin Beytülmakdis hakkında bilgi isteyen bir sahabeye, “Beytülmakdis haşır-neşir meydanıdır. Oraya gidin namaz kılın veya zeytinyağı gönderin.” buyurduğunu hatırlattı.
El-Uveysi, Nureddin Zengi’nin işgal altındaki Kudüs için hazırlattığı minberin Selahaddin Eyyubi’nin fethiyle Mescid-i Aksa’ya yerleştirildiğini; siyonistlerin işgal sonrası ilk iş olarak o minberi yakmasının ise “davanın tarihi hafızasına yönelik saldırının sembolü” olduğunu söyledi.
Diyarbakır’da Selahaddin Eyyubi ile görüşen kadınların, fetih sonrası kullanılmak üzere ona güzel kokulu bir şişe teslim ederek “Mescid-i Aksa necasetten kurtulduğunda bu koku ile yıkanmasını istiyoruz.” demelerinin, Anadolu’nun Beytülmakdis’e bağlılığını gösteren çarpıcı bir örnek olduğunu ifade etti. Selahaddin’in bu emaneti yerine getirerek Aksa’yı Diyarbakır’dan getirilen o koku ile yıkadığını hatırlattı.
Son olarak iki günlük kampın özetini El-Uveysi, “İlk oturumda problemi ve çözümünü işledik. Sonrasında Beytülmakdis’in Peygamber Efendimizin hayatındaki yerini anlattık. Bu son oturumda ise Beytülmakdis’in bir kültür olduğunu ortaya koyduk.” şekilde ifade etti. (İLKHA)
Kaynak: 496433



HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.